Hasımsız: Bir İnsan, Bir Kalp
Günlerden bir gün, eski bir kasabada, kalabalıkların içinde yalnız bir adam yaşardı. Onun adı Kemal’di. Yalnız değildi aslında; yanındaki tek şey bir sırrıydı. Herkesin bildiği ama kimsenin anlamadığı bir sır. Bir gün kasabada, yavaşça ilerleyen bir yürüyüşle, yeni bir yüz gördü. Onun adı Elif’ti. Elif’in bakışları, hayatta pek çok şeyi kaybetmiş, ama hala bir şeylere tutunmak isteyen bir kadına aitti. Bu sıradan bir karşılaşma değildi; bir şekilde her iki hayatın da kırık dökük parçalarını birleştirecek bir şey vardı. Peki ya “hasımsız” kelimesi neydi? Nasıl bir hayatı, nasıl bir kalbi anlatıyordu?
Kemal ve Elif: Bir Arayış
Kemal, yıllar boyunca herkese karşı büyük bir hasım duygusu beslemişti. Herkesin gözünde hatalıydı, ama aslında kimse onu tam olarak anlamamıştı. Yalnızlığını bir yelken gibi dalgalandırarak denizin ortasında sürüklendi. Düşünceleri ve duyguları arasında kayboldu. “Hasım” kelimesi ona öylesine yabancıydı ki, bu kelimeyi bile doğru şekilde kullanıp kullanmadığından emin değildi.
Bir gün, kasabaya yeni gelen Elif ile tanıştı. Elif, içindeki boşluğu en derin duygularıyla hissetmiş, her anının bir anlam taşımak zorunda olduğunu düşünen bir kadındı. Ama en büyük korkusu, hasımlarla dolu bir dünyada kaybolmaktı. Elif’in bakışlarındaki derinlik, Kemal’in yıllardır çözemediği bir soruyu hatırlatıyordu: “Hasımsız olmak mümkün mü?”
Kemal, Elif’e hayatını anlatırken, tüm kelimeler birer taş gibi düştü. Her cümlesi, bir zamanlar öfke ve kırgınlıkla dolu olduğu anı anlatıyordu. Ama Elif’in tepkisi farklıydı. “Senin bir hasımın yok,” dedi Elif, “senin kendinle barışman lazım.” Kemal şaşkınlıkla baktı. Elif, birinin hayatındaki tüm acıları, kırgınlıkları bir kenara bırakıp, insanın içindeki barışı bulması gerektiğini biliyordu.
“Hasımsız” Olmak: Bir İçsel Yolculuk
Elif, “Hasımsız” kelimesini Kemal’e anlatırken, kadim bir sırrı keşfetmiş gibi hissetti. “Hasımsız” demek, yalnızca düşmanları olmayan bir insan olmak değil, içindeki tüm kırgınlıkları ve öfkeyi affetmekti. Bu, yaşamın her alanında barışı bulma yolculuğuydu. Bir insanın içinde hiçbir hasım barındırmaması, dış dünyada da huzuru ve dengeyi getirirdi.
Kemal, önce bu düşünceye karşıydı. “Nasıl hasımsız olabilir ki bir insan? Dünya zaten bizi karşıtlıklara ve rekabete yönlendirmiyor mu?” diye düşündü. Ama Elif’in gülümsediği, anlayışla baktığı gözleri, ona bu düşüncenin yanlış olduğunu anlatıyordu. Bazen, insanın içindeki savaşlar dışarıya yansımaz, bazen en büyük hasımlar kendi içimizdeki öfkelerdir. Elif, bunu Kemal’e sözcüklerle anlatmak yerine gözleriyle anlatıyordu. Kemal, her geçen gün biraz daha anlıyordu: “Hasımsız” olmak, aslında kendini affetmek, geçmişin yüklerini bırakmak ve insanın ruhuna huzuru kabul etmekti.
Erkeklerin ve Kadınların Farklı Yaklaşımları
Kemal, erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımını iyi biliyordu. Her şeyin bir çözümü olduğunu düşünür, her sorunu pratik bir şekilde halletmeye çalışırlardı. Ama “hasımsız” olmak, bir çözümden çok, bir dönüşüm gerektiriyordu. Bir erkek için, çözüme odaklanmak, genellikle pratik adımlar atmayı gerektirir. Ama Elif, kadınların empatik ve ilişkisel bakış açısını savunuyordu. Kadınlar, içsel dünyalarını anlamaya, bir arada olmayı ve bağ kurmayı önemserler. Elif, bu yolu birlikte yürümeyi, her duyguyu ve kırgınlığı anlamayı öneriyordu.
Kemal’in stratejik ve çözüm odaklı yaklaşımına karşı, Elif’in daha duygusal ve ilişkisel yaklaşımı bir anlamda dengeliyordu. Elif, “Hasımsız” olmanın sadece barış yapmak değil, aynı zamanda kendini bir arada tutmak, kırılmaların ve kopuşların üstesinden gelmek olduğunu vurguluyordu. Kemal, ilk başta buna zorlanmıştı, çünkü onu sürekli bir şeylerin çözülmesi gerektiği düşüncesi yönlendiriyordu. Ama Elif’in yaklaşımı, içindeki duyguları anlama ve kabul etme konusunda ona bir kapı açtı.
Bir Sonraki Adım: Gerçek Barış
Bir gün Kemal, Elif’le uzun bir yürüyüşe çıktılar. Yavaşça, her ikisi de hayatlarındaki kırgınlıkları birer birer bırakmaya başladı. “Hasımsız” olabilmek, yalnızca başkalarıyla barışmak değil, içsel bir barışı yaratmaktı. Kemal, Elif’in bakış açısını daha iyi anlamaya başladığında, içindeki tüm düşmanlıkları bırakabildi. Ve Elif, ona bir sır verdi: “Hasımsız olmak, kendini sevmenin en derin halidir.”
Elif’in bu sözleri, Kemal’in hayatını değiştirecek kadar derin oldu. Artık hayatına hasımlar dahil değildi, yalnızca çözüm değil, huzur ve kabul vardı. Kemal’in içindeki en büyük hasım, geçmişindeki öfkeydi. Ama Elif’in sevgisi ve anlayışı, ona geçmişi affetmenin ve geleceğe umutla bakmanın ne kadar önemli olduğunu öğretti.
Sizin İçinizdeki Hasımlar Neler?
Peki, sizler de hayatınızdaki “hasımsız” olmayı keşfetmek ister misiniz? Kendi içsel yolculuğunuzda bu kavramı nasıl hissediyorsunuz? “Hasımsız” olmak sadece başkalarına karşı değil, kendi içinizdeki kırgınlıklarla barış yapmak anlamına gelir. Kemal ve Elif’in hikâyesindeki gibi, bazen çözüm değil, duygusal bağ kurmak ve içsel huzuru kabul etmek gerekir. Bu konuda sizin deneyimleriniz neler? Yorumlarınızı paylaşarak bu yolculuğa birlikte çıkabiliriz.